
Şiir
araf
çamurlu deniz oldu son çalan sisli şarkı
iki göz büyüdü mor balığın sırtında iki desen
buluttan düştü dün öptüğümüz kızıl düş
firdevse kaçtı kısık sesin gelemem gel desen
yüzümüzde sonbahar iki çiçek bozuğu
ne ben güzelim artık ne de sen
gurbet
güneşin alnına takke koymuşlar
sokak lambaları abdestli
kamu daireleri tertemiz basiretli
bir kara bulut geçiyor önümden
ya da bir kadın
bir el çekiyor elini elimden
bir el elimi bağlıyor
sakallı bir gölge durup durup ağlıyor
uçmak istiyorum bu kara kafesten
memleket hasreti çekiyorum
memleketteyken
l'amour noir
aşkın yeşilleri düşer son günlerinde
bir pus bir siyah bir perşembe kasveti
göz göze vermez elalar yeşiller bir sis
ellerde kuru papatya buz
ekşi gülüşmeler solgun yetersiz
bir dudak yerde biri sarhoş
bir bulut küser bir kuşa yerli yersiz
kuzeye yelken açar bir hüzün bir hüzün
karabasanıdır o gün gündüzün
ve çirkin bir kedidir ölürken aşk
şükran
sekiz çocuk doğurdu çocuk
biri güldü yedisi gömüldü
babası unuttu kocası sömürdü
uğursuz köpekler süründü peşinde
yeter dedi bir gün bir salı
beyaz bir kayığa bindi otuzbeşinde
kızıl çayırlara saldı huzursuz atlarını
yuvasından çıkardı siyah kanatlarını
kimsesiz çocuklara dağıttı çıkmamış biletlerini
nankör bir bıçağa öptürdü bileklerini
l'amour rouge
sabah sesi gün ışığı
başımda bir bakır gülle
perdeleri çekin çekin gözüm acıyor
geçen sene çok içmişim
kulağımdan kulağıma kırlangıçlar
üzerimden vapurlar geçiyor kırmızı
elimde bir fular bir kadeh bir kırmızı
bir kadın beni neden sevmez
kalksam bulutlara değeceğim
kalksam martılara değeceğim
elimde bir kadın bir bulut bir kırmızı
yatağımdan vapurlar geçiyor
üzerimde bir toz bir çöl kırmızı
öyle bir aşktan çıkmışım ki
ayılmaya on kadın yetmez
parfüm
siste saklamak yeterince zorken kırmızı gülleri
buzda saklamak son üflenmiş dumanı
yasaklamak kor kırmızı düşleri
ve süpürmek zorken bütün eski hikayeleri evden
bir koku geldi oturdu
bütün unutulmuş kuşları çıkardı gömdüğüm yerden
uzak yakın
gözlerinle kansız bir cinayet işleyebilirsin
biliyorsun
dudakların mühürlüyken küfür edebilirsin
dokunmadan dağlayabilir bir kanadı kibirli saçların
veya tırnakların
yataktan çıkmadan gidebilirsin kış gibi yavaş
veya ansızın
kokunu kirpiğine saklayabilirsin
ne uzak ne yakın
nefesinle kasıma çevirebilirsin nisanı
ve yanındayken bile terk edebilirsin insanı
kaldırım
yüzlerce insan geçiyor yanımdan
hepsinin yüzü farklı
kimi gülmeyi unutmuş
kimi ölmeyi
her avuçta başka acıklı hikaye
saçların arasında renk renk düşünce
hangi sıcak yatakta gecelediğin
ya da bu öğlen ne yediğin fark eder mi
sefil bir akşamüstü soğuk taşa düşünce
kızıl saçlı kadın gençliğini sürmüş kızıl kızıl dudağına
huzursuz ceketli adamın saatinden başka dostu yok mudur
şapkalı amcanın gözleri çoktan taşınmış yüzünden
çevirip bir akşamüstü sorsam
şapkası daha mutludur
şarabi sevdalar
kollarını ışık ışık boynuma doluyorsun
kulağımda şehvetli bir şarkı
dudağının biri kırmızı biri daha kırmızı
ne güzel
gözlerin puslu puslu gözlerimi yakıyor
sen kor gibi terliyorsun
benim ellerim acıyor
havada ıslak bir ıslık
kalbime kara kedi kuruluyor
yastıkta yarınki yalnızlık
beni sadece sarhoşken seviyorsun
yorgun ruhlar senfonisi
kaç çürük sevdadır sınırı
yıpranmış bir ruhun
kaç kırgın el arar birbirini
kırmızı akşamüstleri
kaç kadehtir diyeti
kör gecenin isteksiz dostluğunun
kaç adam kaybetmiştir kutup yıldızını
kaç kadın
pusulası puslu ve yorgun
birin dördü
övünmek gibi olmasın
her iş gelir elimden
yıllarca günbatımı müdürlüğü yaptım mesela
siz hep dünya yuvarlak sandınız
deniz ayarlama enstitüsü başkanıydım
musluğu bir açık unutsam yanmıştınız
aşk işleri müsteşarlığımı kimse bilmez
mesai yapmasam yapayalnızdınız
tanrılardan sorumlu devlet bakanıydım
yıllarca boşuna gökte aradınız
emekliliğim geldi artık ben de insanım
başınızın çaresine bakarsınız
koleksiyon
pul yerine
hüzün biriktiriyorum defterimde
eski hüzünleri toplayıp
eşten dosttan buluttan
özenle yerleştiriyorum ceplerine
renkli peçeteler gibi
hasret biriktiriyorum çekmecelerde
hayal kırıklıklarını
cam küreler gibi diziyorum
pencere önlerine
haftada bir tozunu alıyorum
kitaplıktaki eski aşk biblolarının
her gece yüzünü boyuyorum
yastıktaki kırgın kadın adlarının
aşk yorgunluktur
şimdi yeni tanıştık ya
birbirimizi süzeceğiz
göz rengimize bakacağız
parmaklarımıza
olur mu diye düşüneceğiz
sen annenden bahsedeceksin
ben teyzemden
eski sevgililerden konuşacağız
eski hüzünlerden
isimsiz gelen güllerden
yemeğe çıkacağız
huysuz huylarımızı tanıştıracağız
çekingen vücutlarımızı
küçük kıskançlıklardan küçük heyecanlar pişireceğiz
büyüklerinden büyük ayrılıklar
küfürlerle takas edeceğiz gözyaşlarını
baştan tanışıp başa saracağız
ne gerek var ki bunlara
şimdiden yoruldum
annene gelmeden yatalım
ya da
çayını iç kalkalım
katık
git kadın çabuk git
ben kendimi vururum
adın dursun dudağımda
katık eder solurum
beni ekim ekim bırak
bir gün mayıs olurum
ağlama sakın kadın
gözünde boğulurum
terlik
seksen üç kışı deniz kenarı
üç arkadaş aynı boz bulutun altı
elimizde birer şişe rakı
suyumuz yoktu yağmur içiyorduk
nazımın gözleri sarı sarı
ağır bir aşk geçirmiş gençliğinde
oğuzun tek ciğeri buz bağlamış
benim terliklerim bir kadında kalmış
hiç konuşmadık kimsesizdik
güneş doğdu rakı bitti
biz bittik
üçüncü dünya
mor günlerin gülü soldu
balık koktu bizden bildiler
savaş doğdu aşk boğuldu
günah çoktu bize verdiler
dost dostuna düşman oldu
yılan soktu bizi kestiler
ölümüz canımızdan boldu
toprak yoktu toza gömdüler
küçük geline ağıt
daha yeşerecektim
ay sarısı çiçek verecektim
isli bir çeyiz sandığında kuruttular
deniz görmemiştim
onbeş koyunla değiştim
oyun değmemiş elimden tuttular
bulutlanmış güneştim
umutla her gün eştim
beni bir çocuğun gözünde unuttular
yeni hayat
yeni eve taşındı adam
umut yeşili boyadı
yeni eşyalar aldı
gözyaşı görmemiş pırıl pırıl abajur
üzerinde sevişilmemiş halı
yeni koltuk bir gözü kapalı
hüzün geçirmez yatak
düş rengi perdeler taktı pencereye
eski hayatının tozunu sildi heyecanlı bezlerle
eski anılarıyla terini sildi
eski kadın geldi aklına
bütün ev eskidi
ihanet türküsü
ah benim buzdan ince dostlarım
vurun beni ekşi sözlerle vurun
saten kılıf uydurun ihanetinize
benim düş kurusu dostlarım
eylül sarısı fotoğraflara kıyın
gümüş makas dökeyim ellerinize
ah benim dağdan eski dostlarım
kilitleyip kapınızı saklayın anahtarını
gururdan sırılsıklam iliklerinize
şarkı
melankolik yılların pasını kazırız diye
güz kızılı şarap biriktirmiştim
hepsini içtim
rengi uçtu
sana topladığım
mor gün batımlarının
akasya kurudu ilgisizlikten
seveceğin yavru kedi
kaç kere yavruladı
sakalıma ay düştü
kesmedim
içli bir şarkı ezberlemiştim
dönersin diye
başkasına söyledim
bu gece bol buz bırak garson
denizi içeceğim
masaya dokunma acılar kalsın
kendimi terk edeceğim
yalanlar söyledik eski günlerden
ay ışığına sarılmıştı
elini kaybettik omuzumuzun
bir düşmana alıştı
baharlar yarattık çürük güllerden
gönlümüz kara kıştı
mektuplar okuduk uzun mu uzun
hiç yazılmamıştı
yatak
bu gece
her gece olduğu gibi
senin yerine
geceyi almış olabilirim koynuma
içkim bitmiş olabilir
ya da sigaram
ya da şerefim bitmiş olabilir
olmaz mı
ben oturup
şiir yazsam gene
hep olduğu üzre
aşk üzerine
bu gece
sokakta ölenlere
savaşta, karakışta
ya da benim gibi
yatakta ölenlere
ayıp olmaz mı
yaratılış
nedir aradığın
kim bıraktı aşkı bahçene
kim düşürdü yağmurunu tam gözüne
eline ne ile yazdılar ihaneti
ne zaman asıldı koskoca hüzün gökyüzüne
daha fazla acır mı
yaralı kanadın
ruhuna olan borcunu kapatır mı
hayattan alacağın
korkma
birleştir aynanın kırıklarını
yalnızlıktan bunalmış bir tanrı
bulup bulacağın
savaş
savaş açmak istiyorum sana
vadilerini kuşatmak
tüm tepelerine el koymak
stratejik noktalarını
ele geçirmek
sıcak denizlerine inmek istiyorum
anlasana
terk-i diyar
bu sefer buz yerine
gemi koydum kadehime
binip gideceğim
akşam yemeğe bekleme
gelmeyeceğim
cevat
çay bardağı sinirli sinirli bakıyor bana
içmeye korkuyorum
teyakkuzdayım
biraz da sıkıntıda
sanki bin parçalık yapbozdayım
son parçayım, hem de hatalıyım
hatalıysam lütfen ara
karım pijamama cevat adını verdi
ikiz kardeşim, tanıştırayım
bir aydır onunla cam kenarındayım
karım demişken
onbeş yıldan sonrası bilinçli değildir dedi doktor
tıbben bekarmışım
bana izmir yazdı
günde üç kere
tok karnına kızlarla gezmeliymişim
hayır deli değilim
andropozdayım